ŞAFİİ el-UMM

...PAYLAŞTIRMA

 

ZEKATIN PAYLAŞTIRILMASINA DAİR AYRINTILAR

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Sadaka, valinin / görevlinin işe zekattan payalmayı hak edenlerin yazılmasını ve bu hak sahiplerinin yerli yerince oturtulmasını emretmekle başlaması gerekir. Pay sahiplerinin her bir sınıfını ayrı ayrı tespit eder. Fakir ve yoksulların isimlerini sayar ve fakirlikten yahut yoksulluktan onları varlıklı adını alacakları asgari sınıra, onları ne kadarlık bir miktarın çıkartacağını öğrenir. Borçluların isimlerini ve onların her birisinin ne kadar borçlu olduğunu, yolcuları ve bunların her birisinin gitmek istediği yere ulaşmaları için ne kadarlık bir meblağ gerektiğini, kölelikten kurtulmak için yazışma yapmış olanları ve kölelikten kurtulabilmeleri için onların her birisinin ne kadar ödeyeceğini, gazilerin isimlerini ve gazalarının sonuna kadar onlara ne kadar yeteceğini öğrenir. Kalpleri ısındırılacak olanları, zekat işinde çalışanları ve bu çalışmaları sebebiyle ne hak ettiklerini de öğrenir. Böylelikle onun sadakaları kabzedip eline geçirmesi, sözünü ettiğim şekilde zekattan payalma hakkı olanları tespit edip öğrenmeyi bitirmesi zamanına ya da ondan sonrasına denk gelir. Sonra zekatı sekiz parçaya böler, sonra da bunu yüce Allah'ın izniyle açıklayacağım şekilde dağıtır.

 

Buna dair şöyle bir örnek veriyorum: Toplanan mal 8.000 olsun. Bu durumda her bir sınıf için 1.000 ayrılacaktır. Onlardan aralarında onu hak eden bir kişi bulunduğu sürece hiçbir sınıf bu 1.000'in dışına çıkmaz. Fakirlerin sayısını tespit edince üç kişi, yoksulların sayısını tespit edince 100 kişi, borçluların 10 kişi olduklarını (dileyim) gördük. Sonra fakirleri farklılıklarına göre ayırdık. Aralarından birisinin 100 ile fakirlikten çıkabileceğini, bir başkasının 300, bir diğerinin 600 ile çıkabileceğini gördüğümüz için bunların her birisine kendisini fakirlikten zenginliğe çıkaracak kadarını veririz. Aynı şekilde yoksulları da detaylarıyla tespit edince 1.000'in 100 kişiyi yoksulluktan zenginlik sınırına çıkartacağını gördük. O zaman biz de onlara kendilerini yoksulluktan çıkartacak kadarını, tıpkı fakirler hakkında açıkladığım şekilde veririz. Sayıya ve zamana göre değil, çünkü fakirlerle yoksullara kendilerini onlara zengin denilebilecek kimselerden olmalarını sağlayacak kadarıyla verir, yoksa bir yıllığına veya bir süreliğine onları zengin edecek miktarı değiL. Bunun yerine onların bu yolla fakirlikten yahut yoksulluktan çıkıp zenginliğin ilk basamağına girdiklerini makul kabul edebileceğimiz bir miktar verilir. Eğer onlardan birisine kazancı yahut malı ile birlikte bir dirhem zengin yapacaksa ona daha fazlasını vermez. Eğer 1.000'i onu varlıklı yapmıyorsa paylar elverişli ise ona o kadarını verir, çünkü Rasulullah (s.a.v.): "Onda (zekatta) varlıklı kimsenin bir payı yoktur" buyurmuştur. Zengin de malı ile zengin olduğu takdirde bu ismi alır.

 

"Kazanabiten güçlü bir kimsenin de (zekatta payı yoktur)" buyruğu da -yüce Allah en iyi bilendir- şu demektir: Kazancı ile ihtiyaçtan kurtulan bir fakirin de payı yoktur. Çünkü kazanç elde edebilmek iki zenginlik türünden birisidir, fakat Rasulullah (s.a.v.), iki zenginlik türünün her birisinin sebebi farklı olduğundan ötürü farklı ifadeler kullanmıştır. O halde birinci zenginlik kazanç elde etmeyi, terk etmenin bir zarar vermediği, kazancın da arttırdığı mal ile zenginliktir. En büyük zenginlik de budur. İkinci zenginlik ise, kazanmak yoluyla zenginliktir. Denilse ki:

- Hastalıkla kazanç imkanı ortadan kalkabilir. Şöyle denilir:

- Mal da telef olmak suretiyle yok olabilir. Bu durumda paylaştırmanın gerçekleştiği sıradaki hale bakılır. Ne ondan sonraki ne ondan önceki hale bakılır, (bunlar itibara alınmaz), çünkü ondan önceki geçip gitmiştir, ondan sonraki durumun ne olacağını ise kimse bilemez. Hükümler ise paylaştırmanın yapıldığı güne göredir. Paylaştırma ise, hak etme günü gerçekleşir. Bizler, borçluların da hak sahipleri olduğunu gördüğümüz için onların ne kadar borçlu olduklarına baktığımızda hepsine borçlarından, -her birini borçtan çıkartabilecek miktar farklı olduğu halde- kurtulmaları için 1.000 yeteceğini gördük. O zaman biz de fakir ve yoksullara verdiğimiz şekilde 1,000'in tamamını onlara veririz. Sonra bu uygulamayı fakir, yoksul ve borçluIara tatbik ettiğimiz şekilde diğerlerine de uygularız.

 

Sonra yolculara bakarız. Onları farklılıklarıyla birlikte tespit ettiğimiz gibi gitmek istedikleri yerlere de dikkat ederiz. Gidecekleri yer uzak ise onlara yük taşıma parası ve yol masrafı veririz. Eğer sadece gitmek istiyorlarsa, onlara yalnız gidiş masrafı veririz. Gidip dönmek istiyorlarsa, gidiş ve dönüşlerini veririz. Nafaka (masraf) ise yiyecek, içecek ve kiranın toplam meblağıdır. Eğer giyecekleri yoksa -bu kabilden zekat almayı hak edenlere yetecek miktarın en azı ve en iktisadı olanı kadarıyla- giyecekleri de verilir. Eğer gidilecek yer yakın, yolcu güçsüz ise bu böyle yapılır, ama gidilecek yer yakın, yolcu güçlü birisi ise o takdirde yol masrafı verilir ve gidilecek yer yayan gidilebilecek, yolda kesintisiz su bulunabilecek ve güvenilir bir yer ise, yük taşıma masrafı verilmez. Şayet su kaynakları birbirinden uzak yahut yol korkulu ya da ıssız ise, o takdirde, onlara taşıma masrafı da verilir. Sonra bunlara, bunlardan önce sözünü ettiğimiz pay hak edenlere, açıkladığım şekilde uygulama yapılır ve sayılarına göre değil ihtiyaçlarına göre verilir.

 

Gazilere, yük ve taşıma, yükünü taşıyacak binek, silah, nafaka ve giyecek verilir. Eğer pay yeterli ise, onlara at da verilir. Yetmeyecek olursa, o zaman bedenleri taşımak kira ile yapılır ve onlara gidiş ve dönüş için taşıma masrafı verilir. Eğer (gidecekleri yerde) ikamet etmek istiyorlarsa, o takdirde; onlara gidiş masrafları, gaza yapacakları ve gazaları esnasındaki masrafları miktarınca orada kalmak istedikleri kadar kalma imkanını vermeye yetecek miktar verilir, sayılarına göre değil. Bu kabilden onlara verilip ellerinde bir şeyartacak olursa, o artanı kendilerine mal edinmeleri hususunda sıkıntı çıkarılmaz. Valinin (zekatı paylaştırma görevlisinin) gazayı yaptıktan sonra o artanı onlardan alma hakkı yoktur. Yolcunun durumu da böyledir.

 

Dedi ki: Kalpleri ısındırılacak olanlara; ne İslama girmeleri için ne de Müslüman iseler bir şey verilir. Ancak Müslümanlar zor bir durumda kalıp bu zaman zarfında orada valiye itaat edilmediği gibi sadakayı toplamakla görevli olanlar da ancak zekat yoluyla ısındırılacak olanlar vasıtası ile onu alabilecek iseler ve sadakayı / zekatı hak edenlerin ülkesi de uzak olduğu için yahut ahali çok olduğundan ulaşılamaz bir vaziyette yahut da zekatı ödemiyor iseler yahut da sebat göstereceklerinden emin olunmayan bir kavim varsa, o vakit onlara imamın(yöneticinin) ictihadına göre uygun göreceği miktarda bir şeyler verilir. Fakat onun bu içtihat ile tespit edeceği miktar, hiçbir zaman kalpleri ısındırılacak olanlara verilmesi gereken paydan fazla olmamalıdır. Eğer gücü yeterse, onlara paylarından daha az da verir ki böylelikle onlar vasıtası ile zekatları vermekle yükümlü olan kimselerden alacak gücü bulabilsin.

 

[881] Rivayete göre Adi b. Hatim, Ebu Bekir'e kavminin zekatı olarak 300 kadar deve getirdi. Ona bu zekattan 30 deve verdi ve ona Halid ile birlikte cihada çıkmasını emretti. Onunla beraber yaklaşık 1.000 kişi cihad etti.

 

Muhtemelen Ebu Bekir ona eğer bu rivayet sabit ise kalpleri ısındırılacakların payından vermiştir, ama ben bunu hadis ehlinin sabit kabul edebilecekleri bir yoldan gelmiş olarak bilmiyorum. Bu Ridde savaşları hakkında bilgi sahibi ilim ehlinden birilerine nispet edilen bir hadisin bir bölümüdür.

 

Dedi ki: Zekatın tahsili işinde çalışanlara da yaptıkları yolculuk, yaptıkları iş emsali verilen ücret kadarı ile ücret verilir ve bundan fazla bir şey verilmez.

 

Valinin onları ücretle tutması gerekir. Eğer o, bunu ihmal edecek olursa, onlara emsallerinin ücretlerini verir. Eğer bunu yapmayacak olursa, onların da emsallerinin ücretleri miktarı dışında bir şeyalmaları hakları değildir. Onların bu aldıkları ister toplama işinde çalışanların paylarından bir payalsun, ister bütün çahşanların payından olsun, onların bunda kendi emsallerinin ücreti vardır. Eğer bu miktar; toplama işinde çalışanların payını aşıp güvenilir ve yetkin kimseler arasından ancak çalışanların payının aşması ile bu görevi yapacak kimse bulunabiliyorsa, görüşÜlne göre, vali, bunlara çalışanların payını tamamını verir ve emsallerinin ücretlerini de tamamlamak üzere Nebi (s.a.v.)'ın fey' ve ganimetteki payından onlara ücretlerini tamamlar. Şayet bununla birlikte onlara bu paylardan emsallerinin ücretlerini tam verecek şekilde verirse, (bu sıkıntı oluşturur denilirse) bu hususta onun için herhangi bir darlık ve sıkıntı olacağı, aynı şekilde çalışanın da bunu almasında bir darlık ve sıkıntı olacağı -Allah en iyi bilendir- kanaatinde değilim. Eğer o bunu almayacak olursa, bu sefer zekat ihmal edilmiş olur. Nitekim yetimin malı, eğer bir yerde bulunur ise ve kaybolacağından korkulursa onu koruyacak bir kimse ücretle tutulur. İsterse bu malından çok bir miktarı alıp götürsün. Esasen toplama işinde çalışanların payının çalışan kimselerin ücret miktarına yetişmemesi az görülen bir husustur. Diğer taraftan sadaka veren kimseler arasından çalışanın payına ve ondan daha azına razı olabilecek güvenilir bir kişi de bulunabilir. Bu görevin böyle birisine verilmesini daha çok severim.

 

Sonraki için tıkla:

 

PAYLARIN PAYLAŞTIRILMASININ ORTAK NOKTASI